Apartmanların Yüzünden.

Müstakil, iki katlı, bahçesi olan; arkasında, önünde ve solunda hiç ev bulunmayan, sağında ise bir tane daha müstakil ev olan bir evde büyüdüm ben. Balkonundan tüm sokak kolaylıkla izlenebilirdi. Evin önünden geçen komşuyla ya da sokaktaki herhangi bir arkadaşla evin balkonundan rahat rahat sohbet edebilirdik. Ben İstanbul’a gelmeden çok zaman önce sokağımdaki apartman sayısı beşten azdı. Sokakta araba çok fazla olmazdı. Zaten araba da çok geçmezdi buradan. Yaz aylarında gece yarılarına kadar saklambaçları hep bu sokakta oynadık. Birisinin annesi arkadaşımızı yukarıya çağırasıya kadar kimse geç olduğunu anlamazdı. Bir arkadaşımız yukarı çıktığı zamanda hemen başka bir anne gelir başka bir arkadaşımı eve götürürdü. Çocukluğumda mutluydum. Tüm arkadaşlarımla birlikte büyüdüm bu sokakta. Taşınan kimse olmadı ama yeni arkadaşlar hep eklendi bunlara.
Zamanla yeni apartmanlar eklendi, yeni bir bakkal açıldı, yeni arabalar gelmeye başladı sokağıma. İstanbul’dan anne evime döndüğüm her seferde biraz daha büyümüştü sokak. Daha fazla apartman eklenmiş, daha fazla araba görünmeye başlamıştı. Önceden sokağa gelen tek ses hemen yakından geçen trenin sesi olurken bu sefer artık arabaların sesleri, arada bir herhangi bir evde yaşanan kavganın sesi, karşı apartmanda yaşayan bir öğretmenimin öldürülmesinden sonra duyduğum o çığlığın sesi eklendi bu tren sesine. Evimin hemen yanındaki müstakil ev yoktu bir geldiğimde. Diğer geldiğimde beş katlı bir apartman vardı. Yaz aylarını balkonda geçirirken yan apartmanla o kadar yakın durumdaydık ki, karşı balkonda oturan yeni evlenmiş çift ile hep muhabbet ederdi annem. Balkondan balkona beş çaylarını içerlerdi birlikte. Onların kavgasını işitirdim bazen, çocukların doğumunu bile duydum. Bebeğin ağlama sesleri orada kaldığım bir ay boyunca rezil etmişti tüm uykularımı. Bir kez gittiğimde sokakta kalan tek müstakil evin bizim ev olduğunu fark ettim. Annemle artık bu evi bir mühendise bırakıp, çıkılacak apartmanda kaç tane daire alacağımızı konuşmuştuk. İstanbul’dayken de öğrendiğim kadarıyla annem müstakil evini bir mühendise vermeye karar vermişti. Planına göre bahçeyi de içine alan dört katlı bir ev çıkılacaktı. Apartmanın giriş katına dükkânlar yapılacaktı, arka tarafında küçük bir otoparkı olacaktı. Bir dükkânı ve dördüncü kattaki iki dairesi de annemin olacaktı. Bunları anlatırken annem hiç mutlu değildi. Evlendikten sonra 30 yıla yakın hayatını geçirdiği bahçesi, müstakil evi, kocaman balkonu artık olmayacaktı. Komşuları sokaktan kendisiyle konuşmayacak bu sefer zilini çalacaktı. Belki de alt kattaki komşusu çok sesli bir aile olacaktı. Geceleri uyuyamayacaktı belki de yan komşunun ağlayan bebeği yüzünden. Annem bebekleri çok severdi hâlbuki. Ablamın çocuğu olduğunda tek teklifi ablam çalışırken çocuğa bakmak olmuştu. Belki de artık sadece kendi kanından olan bebeği sevebiliyordu annem. Sadece onun sesine katlanabiliyordu. Çünkü kendi dediğine göre, yanına gelen komşusu kimlerden olacak, nereli olacak bilmiyordu. Zamanında balkonunda sohbet ettiği insanların kimlerden olduğunu, nereli olduğunu bilmemesine rağmen çok güzel ilişkileri vardı onlarla hâlbuki. Emel Teyze karşı apartmandan taşınırken ağladığını hatırlıyorum annemin. Öğretmen olan kocası öldürüldüğünde ‘’Kürt’müş onlar, ondan öldürülmüş’’ cümlelerini duyduğumu hatırlıyorum. Annem hep karşı çıkardı ‘’Kürtlerse ne olacak sanki? Öldürülen insan bir öğretmen, çocuğumun öğretmeniydi. Şu anda çocuğum böyle başarılı, böyle kendinden emin bir insansa o öğretmenin bunda ne kadar etkisi var hiç düşünüyor musunuz?’’ diyerek.
Emel Teyze ile ilişkisini hep devam ettirdi annem. Yeni taşındığı eve gider kendisiyle saatlerce muhabbet ederdi. Emel Teyze’nin yanından döndüğü her seferde ben evdeysem Emel Teyze sevdiğim köftelerden, annemin yapmayı beceremediği tadı çok güzel olan böreklerden yollardı bana.
Annemin yanına gittiğimde bir apartmanla karşılaştım bu yaz başında. Yenidünya ağacı yoktu artık bahçede, hiç sevmediğim hurma da yoktu hatta. Bir bahçe bile yoktu bu apartmanda. Kocaman bir giriş kapısı vardı, iki yeni dükkan açılmıştı apartmanın girişinde. Birisi kırtasiye olmuştu diğeri ise yeni bir bakkaldı. Hangi zil olduğunu bile bilmiyordum annemin dairesinin. Aradığımda annem komşuda olduğunu söyledi, ‘’Hemen geliyorum’’ dedi. Gelirken elinde hiç börek ya da köfte yoktu annemin. Sonradan anlattığına göre yeni tanıştığı komşuları olmuş. Bahtiyar Abla ile tanıştım bir süre sonra bana hiç börek yollamadı ama. Annemin yanındaki daireye yeni bir kiracı taşınmış. Tek başına bir kadınmış. Çocuğu varmış bir tane de. Kocası ile boşanıp tayinini Tarsus’a istemiş böyle gelmiş ve annemin kiracısı olmuş. ‘’Dul’’ bir kadın olduğu için çok zor olmuş ev bulması. Zamanında bu sokakta kocasından ayrılan, oğluyla yaşayan dul bir kadındı annem ama sokakta hiçbir zaman hayatı zor olmadı annemin. Bu kadın ise ev bulmakta zorluk çeken bir kadındı anlattıklarına göre. Her yer apartmandı, her yer arabaydı, birçok boş daire vardı ama hayatta tutunabilmesi çok zordu bu kadının. Zamanında hiç apartman yoktu bu sokakta, çok az araba vardı ama annem kendisine kötü söz söyleyen kimse ile karşılaşmadı hayatı boyunca.
Müstakil evlerden apartmanlara geçişte böyle değer değişiklikleri oluyor demek ki. Bireyler, öğretmen olmalarına rağmen Kürt oldukları için öldürülebiliyorlardı artık. Dul kaldıkları için daire bulamıyorlardı artık bu apartmanlarda. 

Hiç yorum yok: