Tuzaktasın.

Var olmadığı hep bellidir yaratmak istediğin kişinin
Karşındakinin değiştirmeye çalıştığın klasik koşullanmış tepkileri
Karşındakinin değiştirmeye çalıştığın yirmi altı yıllık bilinci
Karşındakinin değiştirmeye çalıştığın inandığı değerleri

Sahip olmadan dönmek istemezsin bu yoldan
İdealindeki klasik koşullanmış tepkilere sahip olsun diye
İdealindeki yirmi altı yıllık bilince sahip olsun diye
İdealindeki kişinin inandığı değerlere sahip olsun diye

Var olmadığı hep bellidir yaratmak istediğin kişinin
Sahip olmadan dönmek istemezsin bu yoldan
Hiçbir zaman da göremeyeceğin değişikliklerdir bunlar
Anlaman için anlatıyorum bunları çünkü sanırım sadece tek-yön biletinin olduğu bir 'Tuzak Express'tesin.


Mesela.

Kıskanmıyorum aslında kıskanıyormuş gibi yaparken
Kıskanıyorum aslında kıskanmıyormuş gibi yaparken

Apartmanların Yüzünden.

Müstakil, iki katlı, bahçesi olan; arkasında, önünde ve solunda hiç ev bulunmayan, sağında ise bir tane daha müstakil ev olan bir evde büyüdüm ben. Balkonundan tüm sokak kolaylıkla izlenebilirdi. Evin önünden geçen komşuyla ya da sokaktaki herhangi bir arkadaşla evin balkonundan rahat rahat sohbet edebilirdik. Ben İstanbul’a gelmeden çok zaman önce sokağımdaki apartman sayısı beşten azdı. Sokakta araba çok fazla olmazdı. Zaten araba da çok geçmezdi buradan. Yaz aylarında gece yarılarına kadar saklambaçları hep bu sokakta oynadık. Birisinin annesi arkadaşımızı yukarıya çağırasıya kadar kimse geç olduğunu anlamazdı. Bir arkadaşımız yukarı çıktığı zamanda hemen başka bir anne gelir başka bir arkadaşımı eve götürürdü. Çocukluğumda mutluydum. Tüm arkadaşlarımla birlikte büyüdüm bu sokakta. Taşınan kimse olmadı ama yeni arkadaşlar hep eklendi bunlara.
Zamanla yeni apartmanlar eklendi, yeni bir bakkal açıldı, yeni arabalar gelmeye başladı sokağıma. İstanbul’dan anne evime döndüğüm her seferde biraz daha büyümüştü sokak. Daha fazla apartman eklenmiş, daha fazla araba görünmeye başlamıştı. Önceden sokağa gelen tek ses hemen yakından geçen trenin sesi olurken bu sefer artık arabaların sesleri, arada bir herhangi bir evde yaşanan kavganın sesi, karşı apartmanda yaşayan bir öğretmenimin öldürülmesinden sonra duyduğum o çığlığın sesi eklendi bu tren sesine. Evimin hemen yanındaki müstakil ev yoktu bir geldiğimde. Diğer geldiğimde beş katlı bir apartman vardı. Yaz aylarını balkonda geçirirken yan apartmanla o kadar yakın durumdaydık ki, karşı balkonda oturan yeni evlenmiş çift ile hep muhabbet ederdi annem. Balkondan balkona beş çaylarını içerlerdi birlikte. Onların kavgasını işitirdim bazen, çocukların doğumunu bile duydum. Bebeğin ağlama sesleri orada kaldığım bir ay boyunca rezil etmişti tüm uykularımı. Bir kez gittiğimde sokakta kalan tek müstakil evin bizim ev olduğunu fark ettim. Annemle artık bu evi bir mühendise bırakıp, çıkılacak apartmanda kaç tane daire alacağımızı konuşmuştuk. İstanbul’dayken de öğrendiğim kadarıyla annem müstakil evini bir mühendise vermeye karar vermişti. Planına göre bahçeyi de içine alan dört katlı bir ev çıkılacaktı. Apartmanın giriş katına dükkânlar yapılacaktı, arka tarafında küçük bir otoparkı olacaktı. Bir dükkânı ve dördüncü kattaki iki dairesi de annemin olacaktı. Bunları anlatırken annem hiç mutlu değildi. Evlendikten sonra 30 yıla yakın hayatını geçirdiği bahçesi, müstakil evi, kocaman balkonu artık olmayacaktı. Komşuları sokaktan kendisiyle konuşmayacak bu sefer zilini çalacaktı. Belki de alt kattaki komşusu çok sesli bir aile olacaktı. Geceleri uyuyamayacaktı belki de yan komşunun ağlayan bebeği yüzünden. Annem bebekleri çok severdi hâlbuki. Ablamın çocuğu olduğunda tek teklifi ablam çalışırken çocuğa bakmak olmuştu. Belki de artık sadece kendi kanından olan bebeği sevebiliyordu annem. Sadece onun sesine katlanabiliyordu. Çünkü kendi dediğine göre, yanına gelen komşusu kimlerden olacak, nereli olacak bilmiyordu. Zamanında balkonunda sohbet ettiği insanların kimlerden olduğunu, nereli olduğunu bilmemesine rağmen çok güzel ilişkileri vardı onlarla hâlbuki. Emel Teyze karşı apartmandan taşınırken ağladığını hatırlıyorum annemin. Öğretmen olan kocası öldürüldüğünde ‘’Kürt’müş onlar, ondan öldürülmüş’’ cümlelerini duyduğumu hatırlıyorum. Annem hep karşı çıkardı ‘’Kürtlerse ne olacak sanki? Öldürülen insan bir öğretmen, çocuğumun öğretmeniydi. Şu anda çocuğum böyle başarılı, böyle kendinden emin bir insansa o öğretmenin bunda ne kadar etkisi var hiç düşünüyor musunuz?’’ diyerek.
Emel Teyze ile ilişkisini hep devam ettirdi annem. Yeni taşındığı eve gider kendisiyle saatlerce muhabbet ederdi. Emel Teyze’nin yanından döndüğü her seferde ben evdeysem Emel Teyze sevdiğim köftelerden, annemin yapmayı beceremediği tadı çok güzel olan böreklerden yollardı bana.
Annemin yanına gittiğimde bir apartmanla karşılaştım bu yaz başında. Yenidünya ağacı yoktu artık bahçede, hiç sevmediğim hurma da yoktu hatta. Bir bahçe bile yoktu bu apartmanda. Kocaman bir giriş kapısı vardı, iki yeni dükkan açılmıştı apartmanın girişinde. Birisi kırtasiye olmuştu diğeri ise yeni bir bakkaldı. Hangi zil olduğunu bile bilmiyordum annemin dairesinin. Aradığımda annem komşuda olduğunu söyledi, ‘’Hemen geliyorum’’ dedi. Gelirken elinde hiç börek ya da köfte yoktu annemin. Sonradan anlattığına göre yeni tanıştığı komşuları olmuş. Bahtiyar Abla ile tanıştım bir süre sonra bana hiç börek yollamadı ama. Annemin yanındaki daireye yeni bir kiracı taşınmış. Tek başına bir kadınmış. Çocuğu varmış bir tane de. Kocası ile boşanıp tayinini Tarsus’a istemiş böyle gelmiş ve annemin kiracısı olmuş. ‘’Dul’’ bir kadın olduğu için çok zor olmuş ev bulması. Zamanında bu sokakta kocasından ayrılan, oğluyla yaşayan dul bir kadındı annem ama sokakta hiçbir zaman hayatı zor olmadı annemin. Bu kadın ise ev bulmakta zorluk çeken bir kadındı anlattıklarına göre. Her yer apartmandı, her yer arabaydı, birçok boş daire vardı ama hayatta tutunabilmesi çok zordu bu kadının. Zamanında hiç apartman yoktu bu sokakta, çok az araba vardı ama annem kendisine kötü söz söyleyen kimse ile karşılaşmadı hayatı boyunca.
Müstakil evlerden apartmanlara geçişte böyle değer değişiklikleri oluyor demek ki. Bireyler, öğretmen olmalarına rağmen Kürt oldukları için öldürülebiliyorlardı artık. Dul kaldıkları için daire bulamıyorlardı artık bu apartmanlarda. 

Beklentiler.

Samimi bir şekilde sohbete girmek için mi yoksa kendi doğrunu empoze etmek için mi söylüyorsun dediklerini?
Kendi idealinden daha düşük bir sonuçla mutlu olabilecek misin?
Farklı bir alternatifin var mı kendi doğrularını karşı tarafa empoze etmeye çalışmaktan başka?
Herhangi başka bir kimsenin yaptıklarını ya da dediklerini ciddiye almadan, kişisel algılamadan devam edebilir misin hayatına?
Diğerleri beklemediğin bir şekilde davranıyorsa, o insanın mükemmel olmadığını ve senin ideallerine ulaşamayacağını gösterir ve bu durumdan rahatsız mısın?
Ve bırakmayı, unutmayı, olduğu gibi kabullenmeyi başarabilir misin?

Mantıklı ya da çok mantıklı olmayacak şekilde karşı taraftan yapmasını istediğimiz, kendi sahip olduğumuz değerlere, standartlara ulaşmasını istediğimiz her şey beklentidir bence. Karşımızdaki insanlar da çok nadir bu beklentilere ulaşırlar zaten. Bir ev arkadaşı sana evinde istediğin huzuru verebiliyorsa ondan daha fazla ne isteyebilirsin ki? Zaten dediğim gibi nadir bir durum ve buna sahip olduğum için de çok şanslı hissetmekteyim kendimi.

Daha duygusal ve cinsel bir içeriğe sahip olan ilişkilerde ise başarılı olmak bu konuda çok daha zor farkındayım.
İnsan doğasının bir parçası. Kendimize hakim olamayız çoğu zaman. Eğer birilerine değer veriyorsak,dediklerinde ve yaptıklarında eleştirel olmayı engelleyemeyiz. Hem fiziksel, hem de duygusal olarak beklentilerin önüne geçemeyeceğimizi düşünmek çok doğal aslında. Bunun tam tersinin yapılabileceğini zor yoldan olsa da öğrendiğimi düşünmekteyim.
Sana mantıklı gelen, karşındaki insana da mantıklı gelmesi gerekmiyor. Kendi beklentin ile karşındakinin beklentisinin aynı olmayacağını kendimize hatırlatmamız gerekiyor her zaman. Senin duruşuna, senin değerine paralel olmak zorunda değil diğer insanların duruşu ve değeri. Karşıdakinin söylediğini ve yaptığını da etkileyemeyiz dolayısıyla. Değişimden korkarak ve kendi güvensizliğini karşıdakine yansıtarak ilişkilerini düzenledikçe bu beklentilerin hiçbir zaman sonu olmayacak. Denemekten korktuğumuz şeyleri karşıdakinin yaptığını gördüğümüzde sadece örnek almamız gerekiyor bu durumda, onu değiştirmeye çalışmamız değil.
Oturduğum yerde kalıp, kendime bir kahve doldurup çok daha iyi hissedebiliyorken hemen beklentiye girmek niye?
Artısıyla ve birçok eksisiyle sunabildiğini sunuyor hayat zaten bize. Hiçbir zaman yerine yenisi gelmeyecek zevkler değil yaşadıklarımız. Bileklerimizi kestirecek kadar acı da çektirmiyorsa, sıkıntıdan gözümüzü kapatıp yeter artık konuşma da aç ağzını ve al şunu ağzına demek istemiyorsak neden yaşıyor olduğumuz zamandan zevk almayalım ki? Bilinç sahibi olmak da bunu gerektiriyor mu?. Yaşamak hayatı deneyimlemek değil mi zaten?

Mesela.

Ergenliğe yeni girmiş biri gibi okunmak benim de hakkım. 8500 aslan gücünde derdim olduğunu düşünmekteyim(Varan1). Rahat bırakılmak benim de hakkım(Varan2). Ne yazık ki bu hakkımı çok çok ender kullanabilmekteyim(Varan3). Sizden başka bir şey düşünmek yasak mı hayatımda(Varan4)?

Çünkü sadece iki gerçek vardı
Aklı vardı bir de penisi vardı
İnsanlar bilmeli başka hayat, başka doğru yok
Çünkü bu hayatım ben yaşıyorum

WHO RUN THE WORLD?

N.

Sahip olduğum en pis iki vücuda sahipmişsin zamanında
Yemek istediğim her yemekten nefret etmişsin zamanında
İntikam almayı düşündüğüm insanları tanımışsın zamanında
Sormadın bana senden ne istediğimi
Bilmiyordun büyük ihtimalle paramı çekerken arkamı döndüğümde seni gördüğüm ilk anda bile seni arzuladığımı

''If you stay here one more minute on this couch with me, I will tie you down and not let you go.''

Vücudumu yıkamadım daha
Belki bir anlamı kalır diye gecenin
Bulaşıkları yıkamadım daha
Tencerede hazırladığın sos kalsın diye
Yorganımı yıkamadım daha
Terlediğimiz gecenin son hatırası da silinmesin diye
Kire, pise, kokuya sensizliği adamış olabilirim
Gözlerine, dövmene, uçaklara senliliği adamış olabilirim

Anlattıklarını paylaşmak istiyorum beni dinlemeyen insanlara
Kedime anlatmak istiyorum seni en saf şekilde sevdi diye
Senden sonra sevişeceklerime anlatmak istiyorum nasıl bana kendilerini aşık edebilirler diye
İçine boşaldığımız kondomlarda sensizliği görüyorum sabahtan beri
Hayallerinde, yıllardır bana olan hayranlığını anlatmanda senliliği görüyorum dün geceden beri
Gitmeyeceğini bilseydim bağlardım seni sonsuza kadar yanıma

''My mother warned me about you who would make me want to stay in Istanbul forever and never leave again.''

Son kez hiç sarılmasaydın keşke belki daha az ağlardım sonra
Son kez sevişmeseydik keşke belki bir daha başka bir erkekten zevk almam diye
Son kez sevmeseydin keşke kedimi
Son kez öpmeseydin keşke boynumu
Ağlamasaydın keşke son kez sarılırken

Mesela.

Tüm vücudunu veriyorsun, dudaklarını istediği gibi kullanıyor, ağzını vücudunda istediği yere götürüyor ama onun kıyafetlerini istediğin gibi kullanmıyorsun. Tanımıyorsun bile çünkü.