Renkler seninle gitti sanki yağmurun ardından çıkan gökkuşağının bir önemi kalmadı o yüzden
Odama alamadığım kedinin kapı önünde ağlamasını dinlerken yağmurun dindiğini fark ettim
Güneş çıkıyor birazdan gökkuşağı görebilirim bir yerde
Renkleri göremeden gökkuşağının çıkacağını tahmin etmek ne kadar saçma
Son bir kez yolculuk yapmak zorundaymışız gibi hissediyorum
O kadar uzağa da gitmeyebiliriz
Sonra bir yerde dururuz
Biraz konuşuruz
Biraz daha yürürüz
Ayrılırız
Çok yükseldim tek başıma içerken seninle paylaşamadığım sigaram yüzünden
Tanımadığım insanlar giriyor rüyalarıma, gelecekteki yataklarıma
Ayrılırken ne kadar güzeldin kısacık şortunla uyumsuz gömleğinle
Son bir kez daha güldürdün düşünürken bile
Tüm dünyaya terssin
Bir kez daha güler misin
Klişe cümlelerle gittiğinden beri içiyorum diyerek kendimi acındırmak zorundaymışım gibi hissediyorum
Çok yüksekteyken fazla düşünmeyi çok iyi yaparım
Fazla düşünürken ağlamaya başlarım
Ağlarken ölürüm belki
Ölürken de düşünmeye başlarım
Fazla düşünürken ağlamaya başlarım
Tekrardan ölürüm belki
Sürekli düşündüğüm, ağladığım, öldüğüm bir girdapta boğulurum belki
Kısacık şortlu uyumsuz gömlekli dev yüreğiyle sürekli değişen ruh halinle
Bir sigara daha içmeliyim belki o zaman seninle aynı yerde buluşabilirim
Ya da sadece mesele benimdir, dünyaya diğer gözlüğümle bakmam gereklidir
Keşke kaybetmeseydim
Dolabımın köşesinde fotoğrafımızı buldum güldüğümüz
Dedektif gibiyim bu gece verdiğin hediyeleri yerleştirirken bavuluma
Tüm ipuçları tek tek yerine yerleştiriliyor
Dava da kapandı artık tokmak çoktan vuruldu
Tekrardan yağmur başlıyor dışarda ağlayan kediyi alabildim bu sefer içeriye
Belki anladı yalnızlığımı korkmadı kucağıma tırmanmaya bu sefer
Hiçbir zaman kopmayacağımı bildiğim anılardan çağırmıyorum seni
Merak etmiyorum neredesin diye
Çünkü zaman geçiyor
Yüzün belki silinecek zamanla
Merak etmeyeceğim neredesin diye
Çünkü zaman geçecek
Keşke söyleyebilseydim
Yaptığımız her şeyde
Geçirdiğimiz o kadar zamanda
İlk gördüğümden son görüşüme kadar her anında çok eğlendim
En yakınımdın
O kadar yakındın ki arkadaş olamazdık
O kadar yakındın ki arkadaştan başkası olamazdık
Her şeyi olmaya çalışırken hiçbir şey olamadık
Tüm Mesele Bu Değil.
F.
Özlüyorum gittiğinden beri
Bir insan nasıl özleyebilir ki bu şekilde
Bir aşığın yollara düşmüş sevgilisini özlediği gibi bir özlem değil bu
Bir arkadaşın yollara düşmüş en yakın arkadaşını özlediği gibi bir özlem değil bu
Üç parçaya bölünmüş hayatımın bir parçasını kaybetmek gibi bir özlem bu
Varoşluğum çok özlüyor seni ayrılmalıyız dediğin günden beri
Otobüste koltuğuna oturuşundan beri özlüyor bir yerim seni
Bir yıldır yuvam olmuş iki caddeli şehirde bile bir köşeye geçip iç geçirmeme sebep senin yokluğun
Hiçbir cevap veremediğim yazıların özlüyor seni
İstediğin gibi bölemediğim bölmeden tüm haliyle veremediğim ilgim sebep senin yokluğuna
Ağlayarak iyi misin diye soramamak bu özlem yüz kişinin öldüğü bombalarda
Yine ayrılacağız diye buluşmamak gibi bu özlem hissettiğim
Seninle güzelleşen birçok şehre gitmeyi istememek gibi bu özlem hissettiğim
Üzülme Emrah, Kazanmak Bu Değil.
Kendince imkansız hayatında yaşıyordun hayallerinin yok olduğu o anda
Küçük meselelerinle bir başınaydın belki de elini havaya kaldırırken
Zaman en büyük intikamını aldı senden barışın yolu göstermesi gerektiğini haykırırken
Kapkara oldu adı gibi bir şehir
Hiç tanımadıkların yoldaşı ilan etti seni
Hep birlikte bu savaşta şehit oldun diye
Göz yaşlarıma, kanına, vücudundan kopan parçalara tükürdüler
Hissedemediğin acı yüzünden
Hissetmekten utanmam gereken acı yüzünden
Ellerin gökyüzünde şimdi, koşabildiğin kadar hızlı koşmaya çalış orada
Öyle bir gün gelirse hep birlikte koşacağız
Yıllar geçtikçe büyüyen bu yaraları görmemezlikten gelme
Gündelik telaşlarına kapılıp gözünün önüne getirmekten vazgeçme
Hepsi acıtıyor, hepsi ağlatıyor
Günün birinde hepimiz öleceğiz zaten
Bombanı hazırlayıp kendini feda ederek mi
El ele tutuşup gün batmadan parçalanarak mı
Çoğu da bu savaşta olmaktan korkmuyor
Yağmurda da koşarız, acıyı hissetmeye alışırız, düşmekten korkmayız
Vücudumdan parçaların kopmasını beklemektense
Uçurumdan büyük bir adım atıp atlamak daha kolay geliyor şimdi
Bu acıyı bir daha hissetmeyeyim diye
Hissettiğim acı yüzünden utanmam gerektiğini düşünüyorum diye
Beni de dalgalar götürür denize yakınsa uçurumlar
Beni kurtlar bitirir dağlardaysa atlayacağım uçurumlar
Kendinle barış yapıp son bir nefes almak kadar kolay bunu yapabilmek
Diğer yol pek mümkün görünmüyorken artık
Çok önemi yok insanlığına sahipsin en azından cümlesi pek yararlı olmuyorken artık
Kollarımı açıp mutluluğu hissedemeyeceksem bir daha ne önemi var ki
Ah Emrah, hepsi sana çok zor geliyor
Yine o aptalların arasında bulunup görmemezlikten gelemeden dinledin onları
Tüm dünyayı yok ederler ellerinde olsa
Ah Emrah, anlamaya çalışmadan aklına ve kalbine sahip çıkmak zorundasın
Çünkü yapabilseler yıkarlar hepsini
Üzülme Emrah, sadece birkaç tane aptal onlar
Kuralları senin için yazmalarına izin verme
Onları güçsüz bırakabilirsin
Bildiklerinin doğru olduğunu bilmeye devam etmek sana bağlı sadece
Ah Emrah, yalanlarını ve nefretlerini kusarak kazanmalarına izin veriyorsun
Seni içinden parçalayacaklar izin veriyorsun
Gülüşünü senin elinden aldılar ama tekrardan kazanabilirsin
Ah Emrah, kazanmalarına izin verme
İkiyüzlülüğü Lanetliyorum.
Bingöl'den İstanbul'a giden uçaktaki insanlarla, İstanbul'dan Dalaman'a giden uçaktaki insanların yüzüne bakabilme imkanınız olsa anlardınız neyi lanetlediğimi.
''Bir çocuğum dağda ne yaptığını hiç bilmem, diğer oğluma askerde kimin dost kimin düşman olduğunu öğretiyorlar''
Bir kamyonetin arkasında bavullar, iniyor çocuklar kasasından aşağı
Babası bavulları hemen indirmek zorunda çünkü polis yaklaşıyor
Yeter kalamazsınız bu kadar süre burada yoksa ceza yazacağım size
Bir askeri araç geliyor bu sırada arkadan yanında iki tane kirpi iki tane kobrayla
Tatile gidecek dört tane rütbeli asker çıkıyor güneş gözlükleriyle araçlardan
Olabildiğine beyaz, olabildiğine haki bir şekilde iğrenerek etrafındaki insanlara bakıyor
''Sayın yolcularımız, İstanbul'dan Antalya'ya gidecek uçak 107 no'lu peronda kalkışa hazırdır. Hepinize iyi yolculuklar.''
Herkes gülüyor, birbiriyle şakalaşıyor özenle yapılmış ve güneşten sararmış saçlarıyla
Hadi uçağa geçelim artık bitirdim kahvemi
Ellerinde yepyeni telefonlar, yepyeni tabletler olan çocuklar annelerinden tanesi 7 lira olan simitlerden istiyor
Sadece bir ısırık alıp bırakıyor
''Sayın yolcular, havalimanı girişinde şüpheli bir paket bulunmuştur. Hepinizin sakin bir şekilde bölgeyi tahliye etmesi gerekmektedir.''
Herkes telaşlı bir halde perondan çıkmaya çalışıyor
Arada ağlayan bir çocuk var, daha biraz önce iki bavulu taşımaya çalışmıştı kamyondan
''Maay maaay'' diye bağırıyor belki annesi duyar diye
Daha biraz önce Fanta'sını açmış yaşlı bir erkek başında sarığı, güneşten yanmış kolları, soyulmuş suratıyla Fanta'sını dökmeden çıkıyor dışarı
''Sayın yolcularımız, İstanbul'dan Dalaman'a gidecek uçak 108 no'lu peronda kalkışa hazırdır. Hepinize iyi yolculuklar.''
Güzel gömlekli erkekler, askılı kıyafetleriyle kadınlar güler yüzlü bir şekilde kimliklerini gösteriyorlar görevliye
Her biri ayrı ayrı teşekkür ediyor her seferinde
''Bir çocuğum dağda ne yaptığını hiç bilmem, diğer oğluma askerde kimin dost kimin düşman olduğunu öğretiyorlar''
Bir kamyonetin arkasında bavullar, iniyor çocuklar kasasından aşağı
Babası bavulları hemen indirmek zorunda çünkü polis yaklaşıyor
Yeter kalamazsınız bu kadar süre burada yoksa ceza yazacağım size
Bir askeri araç geliyor bu sırada arkadan yanında iki tane kirpi iki tane kobrayla
Tatile gidecek dört tane rütbeli asker çıkıyor güneş gözlükleriyle araçlardan
Olabildiğine beyaz, olabildiğine haki bir şekilde iğrenerek etrafındaki insanlara bakıyor
''Sayın yolcularımız, İstanbul'dan Antalya'ya gidecek uçak 107 no'lu peronda kalkışa hazırdır. Hepinize iyi yolculuklar.''
Herkes gülüyor, birbiriyle şakalaşıyor özenle yapılmış ve güneşten sararmış saçlarıyla
Hadi uçağa geçelim artık bitirdim kahvemi
Ellerinde yepyeni telefonlar, yepyeni tabletler olan çocuklar annelerinden tanesi 7 lira olan simitlerden istiyor
Sadece bir ısırık alıp bırakıyor
''Sayın yolcular, havalimanı girişinde şüpheli bir paket bulunmuştur. Hepinizin sakin bir şekilde bölgeyi tahliye etmesi gerekmektedir.''
Herkes telaşlı bir halde perondan çıkmaya çalışıyor
Arada ağlayan bir çocuk var, daha biraz önce iki bavulu taşımaya çalışmıştı kamyondan
''Maay maaay'' diye bağırıyor belki annesi duyar diye
Daha biraz önce Fanta'sını açmış yaşlı bir erkek başında sarığı, güneşten yanmış kolları, soyulmuş suratıyla Fanta'sını dökmeden çıkıyor dışarı
''Sayın yolcularımız, İstanbul'dan Dalaman'a gidecek uçak 108 no'lu peronda kalkışa hazırdır. Hepinize iyi yolculuklar.''
Güzel gömlekli erkekler, askılı kıyafetleriyle kadınlar güler yüzlü bir şekilde kimliklerini gösteriyorlar görevliye
Her biri ayrı ayrı teşekkür ediyor her seferinde
Kalanlar da Ölüyor.
Umut etmeye başladığım her an yeni bir bomba patlıyor burada
Güzellikler göreceğiz çocuklar güneşli güzel günler klişe umuduyla günümü geçirirken patlıyor bir bomba daha
Zorlu günlerden dönüşüme ayağıma helikopterler destek olurken patlıyor bir bomba daha
Kurtulacağım kısa sureli anlar yaklaşınca patlatıyor birisi bir bomba daha
Öğreniyorum Veli ölmüş
Kimdir bu Veli bilmem
Abdurrahman ama çocuğunun adı çok iyi bilirim onu
Küçük mavi dinozorunu ararken Sevgi'nin ağlamalarını duymaz
Sevgi yüzüme kapıyı kapatmaya çalışır arkamda yeşil kahverengi üniformalar görünce
Biliyordum diye bağırır Sevgi odanın ortasında
Taşındığı evin daha ikinci kez dip köşe temizlik yaptığı gün koltukta ağlar Sevgi
Dinlemez kimseyi Sevgi güvenir bana sürekli ne zaman görebileceğim Veli'yi der
Veli'nin ölmesine soyut anlamlar şerefli söylemler eklemeyen tek kişiye güvenir Sevgi çünkü
Şerefli bir yani yoktur der Sevgi
Öğreniyorum Mesut ölmüş
Bir bomba patlıyor
Bolu'da başka bir Sevgi odanın ortasında ''Biliyordum'' diye bağırıyor
Öğreniyorum Ahmet ölmüş
Bir bomba patlıyor
Erzurum'da başka bir Sevgi odanın ortasında ''Biliyordum'' diye bağırıyor
Öğreniyorum Zübeyr ölmüş
Kimdir bu Zübeyr bilmem
Onun da Abdurrahman'ı var, hem de iki tane
Bir Abdurrahman kitaplarını yırtmaya çalışıyor şu anda
Diğer Abdurrahman oyuncak pembe makyaj çantasını kaldırmaya çalışır
Çünkü Zübeyr'in de Sevgi'si var bir tane
Sevgi odada yerlere yatmaya çalışır çünkü
Beni görür görmez bir rahatlama hisseder Sevgi çünkü
Üç saattir kapalı bir telefona ulaşmaya çalışmıştı çünkü
Bir bomba patlıyor bir Sevgi sadece elini tutabileceği bir cesedi görmek için yalvarıyor
Bir bomba patlıyor bir Sevgi sadece yüzünü okşayabileceği bir cesedi görmek için yalvarıyor
Büyüyememişlerin Arasında.
Ortaokuldaydım en son, bir farklılığı olan kimliğimin ben daha adını koyamadan ''nonoşlarla, toplarla, kızlarla'' anıldığı zamanlar yüzünden kabusa dönmeye başladığını fark ettiğimde. O zamanlar buna çözümüm agresifliğe, zorbalığa karşı aynı dili kullanmaktı. Agresiftim, kavga ederken beş yumruk yiyorsam en az bir tane de ben atıyordum. Zorbaydım, güçlüler bana hangi yöntemlerle saldırıyorsa ben de benden güçsüzlere aynı yöntemlerle saldırıyordum. Sağlıksız bir öğrenme biçimiydi ama pekiştirilmişti, ödüllendirilmişti, uygulanmıştı.
Ortaokuldaydım en son, benden bir üst sınıf daha ne için okuduğumuzu anlamadığım İstiklal Marşı'nı okurken içindeki tüm politik cümleleri, politik kanları, politik bayrakları silip yerine sadece ''Nonoş Emrahları, Top Emrahları, Kız Emrahları'' doldurup bir ibne marşı yaratarak yanıbaşımda okumuşlardı. Öğrendiğim tek yöntemle saldırdım bu zorbalığa. Yirmi kişilik sınıfın boy sırasının arasına girdim bağırarak, yumruklarımı kime geldiğini düşünmeden sallayarak. Problem bir çocuktum zapt edildim. Problem bir çocuktum rehber öğretmene gönderildim. Problem bir çocuktum aileme şikayet edildim.
Ortaokulu bitirdim, liseyi bitirdim, bir üniversiteye başlayıp bitiremeyeceğimi anladığımda bırakıp başka bir üniversiteye yerleştim. Okudum, tartıştım, kendimi anladım. Büyüdüm kısaca. On beş sene geçti, ortaokulda bastırdığım hangi duygu varsa, ortaokulda sağlıksız bir şekilde öğrendiğim hangi direniş yolu varsa önüme tekrardan sunuldu. Çünkü askerdeyim. Çünkü personelinin beyinlerini yıkarcasına İstiklal Marşı'nın ünlü geçmişini tekrar ettire ettire, azınlıkları, ötekileri yok saya saya, dalga geçe geçe bugüne gelmiş bir kurumda çok uzun zamandan beri adını koyduğum kimliğimin tekrardan ''nonoş, top, kız'' durumuna düştüğünü deneyimliyorum.
Mesleğimi yapıyorum burada. Efsaneleşmiş ''Her şey vatan için''lerle, ''Vatan sana canım feda''larla uğraşmadan zorunlu askerliğini yapan kişilere bir destek olmak, onları dinleyen birisi olmak amacıyla görevlendirildim ve yarısına kadar gelebildim. İnternette isim, rütbe ya da herhangi bir bilgi vermeyeceğime, paylaşmayacağıma dair emirleri her hafta imzaladığımdan ötürü sadece bir grup rütbeli diyebileceğim kişilerin ortaokuldan sonra büyümediğini gözlemliyorum bir süredir.
Sürekli omzumda taşımam gereken bir çantam var çünkü her daim bir not defteri bulundurmam lazım, her daim bulunduğum bu kurumda yapmam gerekenleri başında sonuna kurallar dizisi şeklinde sunan yönetmeliğin olduğu kitapçığı bulundurmam lazım, tüm hayatımın burası olmadığından ötürü de her daim sivil hayatla az sayıda bağlarımdan biri olan en az bir kitap bulundurmam lazım. Taşıdığım bu çantayla helikoptere yetişmeye çalıştığımda ''Ay kıız, makyaj çantanı da hiç eksik etme olur mu.'' diye yorum yapan bir grubu görüp gülüp geçmem lazım. En acımasız yaş grubunun ortaokulda olduğuna inanıyorsak ve yaptığı mesleğin eğlenceli olan tek kısmının başkalarının yanlışlarına, eksikliklerine, farklılıklarına, laf söylemenin olduğu bir iş hayatında kaç yaşında olursa olsun bu insanların ortaokuldan sonra hiç büyümediklerini gözlemleyebiliriz. Çünkü hangi ortaokul öğrencisi başkasıyla dalga geçtiği için kendini kötü hissetmiştir ki?
Beni gördüğü her an, farklı tavırlarımın, farklı görüşlerimin aklındaki şemaya uymadığından ve örgütleme, yeniden şema oluşturma gibi beyinsel bir fonksiyonu olduğundan habersiz bir personelin ''Çok sex yapasım var, bir arkadaşım var travestilere gömüyormuş, o kadar çok sex yapasım var ki kim olduğuna bakmam bile vb.'' yorumları yapmasına gülüp geçmem lazım. Arkamı dönüp ''Hadi gel.'' diyemeyeceğim bir kurumdayım çünkü yüz kızartıcı suç işleyemem. İş arkadaşının farklı tavırlarını ve farklı görüşlerini sadece cinsel organını sokabileceği bir delik olarak görüp ve karşılaştığı her an dolaylı yoldan bunu belirtmek bir yüz kızartıcı suç değil. Çünkü taciz etmek ne zaman yüz kızartıcı suç oldu ki?
Evli ve çocuklu olmamam ''Fitilimin patlamadığı, çadırımı kuramadığım, doğru düzgün kimseyi hoplatamadığım'' şeklinde insanlar tarafından şaka unsuru yapılıp kısır olmak, erekte olmakta zorlanmak, iktidarsızlık gibi cinsel sağlık sorunlarıyla ilgili terimler toplumun standart gördüğü erkek olmamakla bir tutuluyor. Kesinlikle bir sorunum vardır. Ne gerek var soru sorup tanımaya çalışmaya değil mi?
Ortaokuldaydım en son, benden bir üst sınıf daha ne için okuduğumuzu anlamadığım İstiklal Marşı'nı okurken içindeki tüm politik cümleleri, politik kanları, politik bayrakları silip yerine sadece ''Nonoş Emrahları, Top Emrahları, Kız Emrahları'' doldurup bir ibne marşı yaratarak yanıbaşımda okumuşlardı. Öğrendiğim tek yöntemle saldırdım bu zorbalığa. Yirmi kişilik sınıfın boy sırasının arasına girdim bağırarak, yumruklarımı kime geldiğini düşünmeden sallayarak. Problem bir çocuktum zapt edildim. Problem bir çocuktum rehber öğretmene gönderildim. Problem bir çocuktum aileme şikayet edildim.
Ortaokulu bitirdim, liseyi bitirdim, bir üniversiteye başlayıp bitiremeyeceğimi anladığımda bırakıp başka bir üniversiteye yerleştim. Okudum, tartıştım, kendimi anladım. Büyüdüm kısaca. On beş sene geçti, ortaokulda bastırdığım hangi duygu varsa, ortaokulda sağlıksız bir şekilde öğrendiğim hangi direniş yolu varsa önüme tekrardan sunuldu. Çünkü askerdeyim. Çünkü personelinin beyinlerini yıkarcasına İstiklal Marşı'nın ünlü geçmişini tekrar ettire ettire, azınlıkları, ötekileri yok saya saya, dalga geçe geçe bugüne gelmiş bir kurumda çok uzun zamandan beri adını koyduğum kimliğimin tekrardan ''nonoş, top, kız'' durumuna düştüğünü deneyimliyorum.
Mesleğimi yapıyorum burada. Efsaneleşmiş ''Her şey vatan için''lerle, ''Vatan sana canım feda''larla uğraşmadan zorunlu askerliğini yapan kişilere bir destek olmak, onları dinleyen birisi olmak amacıyla görevlendirildim ve yarısına kadar gelebildim. İnternette isim, rütbe ya da herhangi bir bilgi vermeyeceğime, paylaşmayacağıma dair emirleri her hafta imzaladığımdan ötürü sadece bir grup rütbeli diyebileceğim kişilerin ortaokuldan sonra büyümediğini gözlemliyorum bir süredir.
Sürekli omzumda taşımam gereken bir çantam var çünkü her daim bir not defteri bulundurmam lazım, her daim bulunduğum bu kurumda yapmam gerekenleri başında sonuna kurallar dizisi şeklinde sunan yönetmeliğin olduğu kitapçığı bulundurmam lazım, tüm hayatımın burası olmadığından ötürü de her daim sivil hayatla az sayıda bağlarımdan biri olan en az bir kitap bulundurmam lazım. Taşıdığım bu çantayla helikoptere yetişmeye çalıştığımda ''Ay kıız, makyaj çantanı da hiç eksik etme olur mu.'' diye yorum yapan bir grubu görüp gülüp geçmem lazım. En acımasız yaş grubunun ortaokulda olduğuna inanıyorsak ve yaptığı mesleğin eğlenceli olan tek kısmının başkalarının yanlışlarına, eksikliklerine, farklılıklarına, laf söylemenin olduğu bir iş hayatında kaç yaşında olursa olsun bu insanların ortaokuldan sonra hiç büyümediklerini gözlemleyebiliriz. Çünkü hangi ortaokul öğrencisi başkasıyla dalga geçtiği için kendini kötü hissetmiştir ki?
Beni gördüğü her an, farklı tavırlarımın, farklı görüşlerimin aklındaki şemaya uymadığından ve örgütleme, yeniden şema oluşturma gibi beyinsel bir fonksiyonu olduğundan habersiz bir personelin ''Çok sex yapasım var, bir arkadaşım var travestilere gömüyormuş, o kadar çok sex yapasım var ki kim olduğuna bakmam bile vb.'' yorumları yapmasına gülüp geçmem lazım. Arkamı dönüp ''Hadi gel.'' diyemeyeceğim bir kurumdayım çünkü yüz kızartıcı suç işleyemem. İş arkadaşının farklı tavırlarını ve farklı görüşlerini sadece cinsel organını sokabileceği bir delik olarak görüp ve karşılaştığı her an dolaylı yoldan bunu belirtmek bir yüz kızartıcı suç değil. Çünkü taciz etmek ne zaman yüz kızartıcı suç oldu ki?
Evli ve çocuklu olmamam ''Fitilimin patlamadığı, çadırımı kuramadığım, doğru düzgün kimseyi hoplatamadığım'' şeklinde insanlar tarafından şaka unsuru yapılıp kısır olmak, erekte olmakta zorlanmak, iktidarsızlık gibi cinsel sağlık sorunlarıyla ilgili terimler toplumun standart gördüğü erkek olmamakla bir tutuluyor. Kesinlikle bir sorunum vardır. Ne gerek var soru sorup tanımaya çalışmaya değil mi?
Altyazı.
Barışın romantik dili çok güzeldir, biraz da inanarak sarf edince cümleleri hele.
Bir süredir bulunduğum ortam itibariyle öğle yemeği sırasında birçok yoruma maruz kalıyorum. Haber kanalı açık, Demirtaş ve Yüksekdağ'ın basın toplantısından bir görüntü verilmiş ve sesleri kısılmış duymuyoruz konuştuklarını sadece alt yazıyı görebiliyoruz. ''Demirtaş'ın sonu hapishane mi?'', ''Yüksekdağ terör örgütüne sırtını dayıyor.'' diyerek hepimizi ateşlendiriyor. Yemek yerken içten tükürmeleri duyabiliyorum, küfürleri duyabiliyorum, nefes almadan yemek yerken, ağzından yemekleri saça saça ''orospunun çocukları, pis katiller, şerefsizler, leşleri gelir umarım'' larla ateşleniyor ortam.
Yan tarafımda yemek yerken bir kişi soruyor ''Yeni şehit haberi var mı? Bugün kaç kişi şehit düşmüş?'' diye. Soruyor diğeri ''Bu şehitler sizce kime yarar hocam erken seçim olursa?'' diye. Mantıklı bir şekilde cevap vermeye çalıştığım an hor görülüyorum. Daha geniş bakmamız gereken bir durumun var olduğunu anlatmaya çalıştığımda sesim duyulmuyor, alt yazı çıkıyor önümde ''Bu kalleş şehitleri umursamıyor.'' diye.
Yan tarafımda yemek yerken bir kişi soruyor ''Yeni şehit haberi var mı? Bugün kaç kişi şehit düşmüş?'' diye. Soruyor diğeri ''Bu şehitler sizce kime yarar hocam erken seçim olursa?'' diye. Mantıklı bir şekilde cevap vermeye çalıştığım an hor görülüyorum. Daha geniş bakmamız gereken bir durumun var olduğunu anlatmaya çalıştığımda sesim duyulmuyor, alt yazı çıkıyor önümde ''Bu kalleş şehitleri umursamıyor.'' diye.
Yemekten sonra Kızılay kan almaya geliyor revire. Herkes sıralanmış, kendileri için hayırlı bir aktivite olan kan vermeye başlıyorlar. Soruyor bir hemşire ''Diyarbakır'dan gelmiştiniz değil mi? Orası nasıl karışık mı?'' diye. Kızılay görevlisi bir erkek ''Ortam çok gergin, akşamları çocuklar dışarı çıkıyor çok kaygılılar çok kızgınlar doğal olarak ama hepsi haklı bu kızgınlıklarında sanki. Bu verilen kanlara fazlasıyla ihtiyacımız oluyor orada.'' diye cevap veriyor. Hemşire çekiyor kolunu ve kan vermeden çıkıyor dışarı. Çardağa geçip sigara içmeye başlıyor, ''Bizim için tehlikeli olan insanlar hakkında nasıl da güzel yorumlar yapıyor'' diyerek. Mantıklı bir şekilde cevap vermeye çalıştığım an hor görülüyorum tekrardan. Daha insancıl bir açıdan bakmamız gereken bir durumun var olduğunu anlatmaya çalıştığımda sesim duyulmuyor, alt yazı çıkıyor ''Sokaktaki haine kanını vermek isteyen bölücü'' diye.
Danışmanlığını yaptığım her asker gergin, sözde barış bitti diye. Öldürmekten ve öldürülmekten korkan herkes boş gözlerle bana bakıyorlar belki morallerini arttıracak birkaç cümle söylerim diye. Tüm gün savaş tamtamları duyuyorlar çünkü alt yazıya gerek kalmadan. Çoğu okumamış yirmişer yaşında yüzlerce çocuğa birileri tüm gün bağırtıyor ''Her şey vatan için'' diye, ''Vatan sana canım feda'' diye. İnanmayarak, ''Güvende olduklarını, kendilerini kötü hissettikleri her an telefonumdan bana ulaşabileceklerini'' söylüyorum aramayacaklarını kendi kaygılarında bir girdapta boğulacaklarını bilsem de.
Aile danışma hattından her gün onlarca aile arıyor çocuklarına ulaşamayan. Başbakanın ve cumhurbaşkanının savaş tamtamlarında geçmeyen alt yazıyı anneler ve babalar yazıyor sanki bu aile danışma hattında ''Çocuğuma ulaşamıyorum, nerede çocuğum, bir sorun mu çıktı iki gündür beni aramıyor'' diyerek.
Barışın romantik dilini kullanabilen az sayıda insandan birisinin yazısını
okuyorum, röportajını okuyorum, ender de olsa televizyonda izleyebiliyorum ''Barış, barış, barış'' diye bağırdığı. Kendi içimde her gün bağırıyorum, her gün anlatmaya çalışıyorum barışın değerini bu kadar savaş tamtamı yapan insanların yanında. Suratıma tükürmek istiyorlar, kendilerine göre tipimin bozukluğuyla eşleştiriyorlar dinlemedikleri söylemlerimi, alt yazı hep aynı: ''Bölücü.''
okuyorum, röportajını okuyorum, ender de olsa televizyonda izleyebiliyorum ''Barış, barış, barış'' diye bağırdığı. Kendi içimde her gün bağırıyorum, her gün anlatmaya çalışıyorum barışın değerini bu kadar savaş tamtamı yapan insanların yanında. Suratıma tükürmek istiyorlar, kendilerine göre tipimin bozukluğuyla eşleştiriyorlar dinlemedikleri söylemlerimi, alt yazı hep aynı: ''Bölücü.''
Barışın romantik dili çok yorucu bugünlerde, hiç prim yapmıyor anaakım düşüncelerde. Olsun en azından güzelim içimde.
Korkuyorum ister istemez. Dışarı çıktığım bir akşam ötekileştirilmiş, yok sayılmış, öldürülünce sadece piş bir leş olarak anılacak insanlar tarafından öldürülüp ertesi gün bölücü olmayan hayırlı ve düşünceli insanların ağızlarından yemekler saçıla saçıla bir vatan evladımız daha şehit oldu denilebilmek için, içi boş bir amaç uğruna, kanlı araçlarla bir zarar göreceğimi düşünerek korkuyorum burada.
Babam.
Rüyalarımda rahatım en azından, hissedecek çok fazla şey bulamıyorum
Omuzlarımda bir yük var sanki, taşıyamayıp düşecekmişim gibi
Bir göl görsem oraya yürürüm acılarımı dinlemeden bu yükü atmak için
Kontolüm sendeymiş hiç hissetmemişim bugüne kadar
Mutluluğumseninleymiş hiç ölmeyeceksin gibi
Ayak izlerimde bir hayalet varmış beni gözleyen
Hayat çok daha büyük ve acımasız senin öğretmediğin gibi
Evden ayrıldım küçük şehrime gidiyorum yuva sayamadığım
Nehirin tersten akmadığı gibi ben de zorlanıyorum
Ruhumu besleyemiyorum senin ağrılarını hissetmekten
Gözlerim dolmuyor beni huzurlu gör diye
Son kez sarılırken, alnından öperken olmayan umudumu benden al diye direniyorum
Yüzünü çevirmişsin ben kapıdan çıkarken, gözlerinde her zamanki gülücük yok
Bir nehir seni alıp götürecekmiş gibi
Asansörde saklanmayı tercih ettim daha rahat üzülürüm diye
Her şey olacağına varır diyemiyorum annem gibi
Sana zaman ayırmaktansa kendi dertlerimde boğulamıyorum ablam gibi
Hiçbir şeyi anlamadan büyümeyi başaramıyorum yeğenim gibi
Yuva sayamadığım evime doğru gidiyorum
Nehrin tersten akışı kadar zor benim için
Omuzlarımda bir yük var sanki, taşıyamayıp düşecekmişim gibi
Bir göl görsem oraya yürürüm acılarımı dinlemeden bu yükü atmak için
Kontolüm sendeymiş hiç hissetmemişim bugüne kadar
Mutluluğumseninleymiş hiç ölmeyeceksin gibi
Ayak izlerimde bir hayalet varmış beni gözleyen
Hayat çok daha büyük ve acımasız senin öğretmediğin gibi
Evden ayrıldım küçük şehrime gidiyorum yuva sayamadığım
Nehirin tersten akmadığı gibi ben de zorlanıyorum
Ruhumu besleyemiyorum senin ağrılarını hissetmekten
Gözlerim dolmuyor beni huzurlu gör diye
Son kez sarılırken, alnından öperken olmayan umudumu benden al diye direniyorum
Yüzünü çevirmişsin ben kapıdan çıkarken, gözlerinde her zamanki gülücük yok
Bir nehir seni alıp götürecekmiş gibi
Asansörde saklanmayı tercih ettim daha rahat üzülürüm diye
Her şey olacağına varır diyemiyorum annem gibi
Sana zaman ayırmaktansa kendi dertlerimde boğulamıyorum ablam gibi
Hiçbir şeyi anlamadan büyümeyi başaramıyorum yeğenim gibi
Yuva sayamadığım evime doğru gidiyorum
Nehrin tersten akışı kadar zor benim için
Hatun.
Sadece bedenimi alabildi burası her sabah kestirdiği bıyığımla, kar altında saatlerce beklettiğinden donmuş parmaklarımla ve eğitim sırasında maruz bıraktığı amlı götlü şakalarıyla
Sadece normalliği gösterebildi burası, baskılardan yılmış ruhunu amlı götlü şakalarla boşaltarak, cinselliği ereksiyon olmak ya da olmamak arasına sıkıştırmış şekilde yaşayarak
Boşaltamıyorum bedenimi, ruhum hiç ereksiyon olmuyor ve bekliyorum sadece
Tek kişilik rahatsız yatağında boynundan öpmeyi
Parmaklarımın bugüne kadar hissettiği en güzel sakallara tekrardan dokunabilmeyi
Koluna giremeden yürüyüp tüm dünyaya yanıma almak isteyeceğim sakallı hatunumu gösteremediğim sokaklarda tekrardan yürüyebilmeyi
Omzuna kafamı koyamayacağımı ve yer altında bile rahat olamayacağımı dikteleyen insanlarla dolu son durağının huzur veren eve götüren metroda tekrardan yol alabilmeyi
Sadece hatunlara duyulan özlemin normalliğini belirtti burası, benim hatunumun bıyıklı ve sakallı olduğunu bilmeden, bir gün yanında yatacağım gecenin zevkinin hayaliyle ruhuma mastürbasyon yaptığımı bilmeden, en saf duruşuyla beni kendisine bağlayan sakallı hatunumla beş dakikada inilen Tarabya Sahili'nde birlikte yürünecek on dakikanın bile buradaki on günü kolaylıkla geçirttiğini bilmeden
Sadece normalliği gösterebildi burası, baskılardan yılmış ruhunu amlı götlü şakalarla boşaltarak, cinselliği ereksiyon olmak ya da olmamak arasına sıkıştırmış şekilde yaşayarak
Boşaltamıyorum bedenimi, ruhum hiç ereksiyon olmuyor ve bekliyorum sadece
Tek kişilik rahatsız yatağında boynundan öpmeyi
Parmaklarımın bugüne kadar hissettiği en güzel sakallara tekrardan dokunabilmeyi
Koluna giremeden yürüyüp tüm dünyaya yanıma almak isteyeceğim sakallı hatunumu gösteremediğim sokaklarda tekrardan yürüyebilmeyi
Omzuna kafamı koyamayacağımı ve yer altında bile rahat olamayacağımı dikteleyen insanlarla dolu son durağının huzur veren eve götüren metroda tekrardan yol alabilmeyi
Sadece hatunlara duyulan özlemin normalliğini belirtti burası, benim hatunumun bıyıklı ve sakallı olduğunu bilmeden, bir gün yanında yatacağım gecenin zevkinin hayaliyle ruhuma mastürbasyon yaptığımı bilmeden, en saf duruşuyla beni kendisine bağlayan sakallı hatunumla beş dakikada inilen Tarabya Sahili'nde birlikte yürünecek on dakikanın bile buradaki on günü kolaylıkla geçirttiğini bilmeden
C.
Eğer o gün gelir de bir akşam aynı evde aynı odada aynı yatakta yatmamız artık olağan bir an gibi gelirse sana bunu bilmemi sağla ve hatırlat sürekli
Tüm farklılıklarımız bizim yüzümüze vurulmasın o yatakta o gece
Yatakta konuşmaya başlayınca farklı bir insana dönüşen sesiyle zehir atan bir babaya dönüşmesin
Kendisini hep savunmaya alan, çaresizliğinden yıllarını bastırmaya çalışmış anneye dönüşmesin
Bu örnekten başka bir anne ve baba tanımamış o insanın davranışları yargılanmasın
Güvensizlikleri hiçbir zaman yargılanmasın
Sadece kendisiyle ilgilenilsin istiyorsa bunu söyleyebilsin ve kötü hissetmesin
Bilincin sağladığı üstünlüğün farkına varmaya başlayıp bilinçaltını artık sahneye çıkarmaya hazır bu insanı bastırmasın
Güven duymaya başladığını fark etsin ve bundan korkması rahatsızlık vermesin kimseye
Bu yazının başındaki konu ile şu anda yazılan dilekler arasında ilişki yoksa bile dinlemeye devam etsin
Ve o olağan yatakta, olağan gecede düşünmemi sağlasın
Sevgisinin sonsuz olabileceğini söylemeden hissettirsin
Bakışları yetebilsin ve bu dilekleri hep hatırladığını söylesin
Hep ikisi olsun o gecede konuşulanlar
İyi Geceler
Tüm farklılıklarımız bizim yüzümüze vurulmasın o yatakta o gece
Yatakta konuşmaya başlayınca farklı bir insana dönüşen sesiyle zehir atan bir babaya dönüşmesin
Kendisini hep savunmaya alan, çaresizliğinden yıllarını bastırmaya çalışmış anneye dönüşmesin
Bu örnekten başka bir anne ve baba tanımamış o insanın davranışları yargılanmasın
Güvensizlikleri hiçbir zaman yargılanmasın
Sadece kendisiyle ilgilenilsin istiyorsa bunu söyleyebilsin ve kötü hissetmesin
Bilincin sağladığı üstünlüğün farkına varmaya başlayıp bilinçaltını artık sahneye çıkarmaya hazır bu insanı bastırmasın
Güven duymaya başladığını fark etsin ve bundan korkması rahatsızlık vermesin kimseye
Bu yazının başındaki konu ile şu anda yazılan dilekler arasında ilişki yoksa bile dinlemeye devam etsin
Ve o olağan yatakta, olağan gecede düşünmemi sağlasın
Sevgisinin sonsuz olabileceğini söylemeden hissettirsin
Bakışları yetebilsin ve bu dilekleri hep hatırladığını söylesin
Hep ikisi olsun o gecede konuşulanlar
İyi Geceler
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)